MUAZZİB
MUAZZİB
Azaplandıran
Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 25-26)
Etraflarındaki tüm delillere rağmen Allah'a iman etmeyen, O'nun büyüklüğünü,
kudretini tanımamakta direnen insanlar kuşkusuz büyük bir azabı da hak
etmişlerdir. Çünkü Allah insanı yaratmış, yeryüzüne yerleştirmiş ve orada
ihtiyacı olan herşeyi kendisine vermiştir. Ancak Allah'ın verdiği tüm bu
nimetlere rağmen bazı insanlar inkarda ısrar etmektedirler. Hatta bir kısmı
büyük bir azgınlıkla Allah'a iman eden müminlere düşmanlık beslemekte, Allah'ın
dinini engelleyebilmek için çalışmalar yürütmektedirler. Elbette Allah bu
insanlara hak ettikleri karşılığı dünyada da, ahirette de verecektir.
Allah dünya üzerindeki hükmünü elçileri aracılığıyla yürütür.
Dolayısıyla inkar edenlere tattıracağı dünya azabının bir kısmı da elçilerinin
vesilesiyle olmuştur. Allah, elçilerinin elleriyle inkarcıların önde
gelenlerini azaplandırdığını ayetlerinde şöyle bildirir:
Andolsun, eğer münafıklar,
kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber
yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara
saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler. (Ahzab
Suresi, 60)
(Bu,) Daha önceden gelip-geçenler
hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir
değişiklik bulamazsın. (Ahzab Suresi, 62)
İnkarcıların ahirette tanışacakları azap ise -Allah'ın dilemesi dışında-
sonsuza dek son bulmayacak korkunç bir azaptır. Allah orada insanı hem
fiziksel, hem de psikolojik yönden azaplandıracak çok çeşitli yöntemler var
etmiştir. Çünkü Allah yarattığı kullarının zaaflarını en iyi bilendir ve bu
zaaflar doğrultusunda en çok acıyı da yine Yüce Allah verecektir. Muazzib olan
Allah ahirette inkarcılara vereceği azabı Kuran'da pek çok ayetle
bildirmiştir.Ayetlerde şöyle buyrulur:
Fasık olanlar içinse, artık
onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, geri
çevrilirler ve onlara: "Kendisini yalanladığınız ateş azabını tadın"
denir. Andolsun, Biz onlara belki (inkarcılıktan) dönerler diye o büyük
(uhrevi) azabdan önce, yakın (dünyevi) azabtan da taddıracağız. (Secde Suresi,
20-21)
Haber ver kullarıma; şüphesiz
Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim. Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
(Hicr Suresi, 49-50)
Onlardan öncekiler, hileli-düzenler
kurmuşlardı da, Allah(ın azab emri) onların kurdukları yapıların temellerine
geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azab onlara şuurunda
olmadıkları yerden gelmişti. (Nahl Suresi, 26)
Ancak unutulmamalıdır ki Allah dünya hayatında insan için sayısız
fırsatlar yaratmaktadır. Her insan için ölene kadar tevbe etme, Allah'ın
rahmetine sığınma imkanı vardır. Böyle bir durumda hayatı boyunca ne kadar hata
yapmış olursa olsun, kişi Allah'ın dilemesiyle Rabbimiz'i çok esirgeyen ve çok
bağışlayan olarak bulacaktır. Allah samimi tevbe eden kullarını Kuran'da sonsuz
rahmetiyle şöyle müjdelemektedir:
Ancak kim işlediği zulümden sonra
tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul
eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)
Gerçekten Ben, tevbe eden,
inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz
bağışlayıcıyım. (Taha Suresi, 82)
Yorumlar
Yorum Gönder